El-Esmau-l Husna
www.dinisohbetdinle.tr.gg






Nick

Şifre
 

 

dinisohbetdinle

Fikih ve Akaid

   2 Kasım 2011 17:06  

ARKADAŞLAR, İlmihal, fıkıh, siyer ve Bazı terimlerle alakalı özet çalışma notlarını en yalın haliyle hazırlayıp faydanıza sunuyorum. Sadece 25 sayfalık özet çalışma notlarıyla daha kolay hazırlanacağınızı umuyorum.

Sünnet: Fıkıh usulünde Hz. Peygamberin söz, fiil, ve onayları (takrir) demek olup, İslam dininin Kuranı kerimden sonraki ana kaynağını teşkil eder.

İcma: Fıkıh usulünde “Muhammed (s.a.v.) ümmetinden olan müctehidlerin, ictihat yapanların, Hz. Peygamberin vefatından sonra şer’i bir meselede görüş birliğinde olmalarıdır.

Kıyas: Fıkıhta, “Naslarda ( kitap ve sünnette) Hükmü bulunmayan fıkhi meseleye, aralarındaki illet (gerekçe) birliği sebebiyle, naslarda düzenlenmiş meselenin hükmünü vermektir.

İstihsan: Müctehidlerin bir meselede, özel bir delil sebebiyle, o meselenin benzerlerinde verdiği hükümden vazgeçip başka bir çözümü benimsemesi, ya da iki farklı kıyas imkânı bulunduğunda, ilk bakışta dikkat çekmeyen kıyası (kapalı kıyas) gerekçe birliği açısından daha güçlü bulduğu için, açık kıyasa tercih etmesidir.

İstishab: Daha önce varlığı bilinen bir durumun (aksine delil bulunmadıkça) varlığını koruduğuna hükmetme yöntemidir.

Seddi zerai: Harama, kötü ve zararlı bir sonuca vasıta olan davranışların yasaklanması, kötülüğe giden yolların kapatılması demek olan Seddi zerai, bütün İslam alimlerince benimsenmiş olmakla beraber, daha çok maliki ve Hanbeli mezhepleri bu metodu sıklıkla kullanmışlardır.

a) Farz-ı ayın: Mükellef her müslümanın ancak kendisinin yapması ile yerine gelen amellerdir. Beş vakit namaz ve oruç gibi.

b) Farz-ı kifâye: Bazı müslümanların yapmaları ile diğer müslümanlardan mesûliyet kalkan farzlardır. Cenâze namazı ve selâm almak gibi. Eğer böyle bir farzı müslümanlardan hiçbirisi yapmazsa hepsi mes'ûl olurlar.

Vâcip: Farz derecesinde kat'î olmayan delille sabit hükümlerdir. Vitir ve bayram namazları gibi.

Sünnet: Peygamberimizin sözü, işi ve başkası yaptığında hoş gördüğü şeylerdir. Sünnet ikiye ayrılır:

a) Sünnet-i müekkede: Peygamberimizin devamlı olarak yapıp, pek az terk ettiği sünnetlerdir. Sabah ve öğle namazının sünnetleri gibi.

b) Sünnet-i gayri müekkede: Peygamberimizin arasıra yaptığı sünnetlerdir. İkindi ve yatsı namazının ilk sünneti gibi

c) Zevaid sünnet: Hz. Peygamber (s.a.v.)’ in bir insan olmasıitibariyle yaptığı, Allah’ü Teâlâ’dan bir tebliğveya Allah’ın dinini açıklama niteliği taşımayan beşeri fiillerine denir.

Müstehab: Peygamberimizin bazen işledikleri şeylerdir. Sadaka vermek ve nâfile oruç tutmak gibi.

Mübah: İşlenmesinde sevap, terk edilmesinde günah olmayan şeylerdir. Oturmak, kalkmak, yemek, içmek gibi.

Mekruh: işlenmesi hoş görülmeyen ve amelin sevâbını eksilten şeylerdir. Namaz içinde etrafa bakmak gibi.

Müfsid: Başlanmış bulunan bir ibâdeti bozan şeylerdir. Abdestli iken bir yerinden kan veya irin çıkmak,

namazda gülmek ve oruçlu iken bir şey yemek gibi.

Haram: İşlenmesi kat'i delille yasak edilen şeylerdir. Alkollü içki içmek, anaya-babaya âsi olmak gibi.

ALLAHA İMAN VE ALLAHIN SIFATLARI.

Allâhü Teâlâ'ya İman

Sıfât-ı Zâtiyye

Vücud: Var olmak. Kıdem: Evveli olmamak; ezelî olmak. Bekâ: Sonu olmamak; ebedî olmak.

Vahdâniyet: Birlik. Zâtında ve sıfatlarında tek olup, ortağı yoktur Muhâlefetün lilhavâdis: Sonradan olanlara hiç benzememek.

Kıyam binefsihi: Var olmasında başka bir şeye muhtaç olmamak.

Sıfât-ı Subûtiyye

Allâhü Teâlâ'nın Sıfât-ı Sübûtiyesi sekizdir:

Hayat: Diri olmak. (Allâhü Teâlâ diridir ve dirilticidir.)

İlim: Bilmesi olmak. (Allâhü Teâlâ her şeyi, hattâ kalblerde gizlenen niyetleri dahi bilir.)

Semi: İşitmesi olmak. (Allâhü Teâlâ her şeyi işitir.)

Basar: Görmesi olmak. (Allâhü Teâlâ; karanlık gecede, kara taşın üstünde, kara karıncanın yürüdüğünü görür ve ayağının sesini işitir.)

İrâdet: Dilemesi olmak. (Yani irâde sahibidir ki, diler ve ne dilerse onu dilediği gibi yapar.)

Kudret: Gücü her şeye yeter olmak. (Allâhü Teâlâ her şeye kaadirdir.)

Kelâm: Konuşması olmak. (Allâhü Teâlâ'nın harf ve sese muhtaç olmadan söylemesi demektir.)

Tekvîn: Yoktan var etmek, meydana getirmek, yaratmak.

Kitaplara İman

Cenâb-ı Hakk, kendi irâdelerini, emirlerini, nehiylerini, hikmetlerini kullarına bildirmek için zaman zaman peygamberlerine kitaplar indirmiştir. Bu kitapların tamamına ilâhî kitaplar denir.

Cebrâil (a.s.) vâsıtası ile peygamberlere vahiy olarak gönderilen kitap ve suhufun (sayfaların) adedi 100'dür.

Suhuf (Sayfalar)

10 Suhuf, ÂDEM aleyhisselâm'a, 50 Suhuf, ŞİT aleyhisselâm'a, 30 Suhuf, İDRİS aleyhisselâm'a,

10 Suhuf, İBRAHİM aleyhisselâm'a, gönderilmiştir ki, tamamı 100 sahifedir.

Kitaplar

Tevrat, Mûsa aleyhisselâm'a, Zebur, Dâvud aleyhisselâm'a, İncil, İsa aleyhisselâm'a,

Kur'ân, Peygamberimiz MUHAMMED Aleyhisselâm'a, gelmiştir.

Kur'anın gelmesiyle ilk üçünün hükmü kaldırılmıştır. Kur'an-ı kerim 114 sûre, 6666 âyettir. İki durak arasına bir âyet denir. Kur'an'ın bir harfi bile değişmemiştir. Dünyadaki bütün Kur'an'lar aynıdır. Kur'an-ı Kerim kıyâmete kadar Allâh'ın himâyesinde olup değişmeyecektir.

Peygamberlere İman

Peygamberlerin Sıfatları

Peygamberler hakkında bilinmesi vâcip ve zarûri olan sıfatlar beştir.

Sıdk: Peygamberler doğrudurlar. Asla yalan söylemezler.

Emânet: Emindirler. (Her hususta kendilerine inanılır.)

Tebliğ: Hz. Allâh'ın emir ve yasaklarını hiç noksansız ve çekinmeden tebliğ ederler.

Fetânet: Son derece zekîdirler.

Ismet: Mâsumdurlar; günah işlemekten uzaktırlar.

Bizim Peygamberimizin diğer peygamberlerden ayrı beş vasfı daha vardır:

Bütün peygamberlerden efdâldir (Üstündür).

Bütün insanlara ve cinlere gönderilmiştir.

Peygamberler silsilesinin son halkası (Hâtemü'l-Enbiyâ) yâni son peygamberdir. Ondan sonra peygamber gelmeyecektir.

Bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.

Şerîatı, kıyâmete kadar devam edecektir.

Kur'an'da İsimleri Geçen Peygamberler

Hazret-i Âdem aleyhisselâmdan Peygamberimize kadar bir rivâyete göre 124 bin, diğer bir rivâyete göre ise 224 bin peygamber gelmiştir. Bunlardan ancak 28 tanesinin isimleri Kur'ân-ı Kerim'de zikredilmiştir. Kur'ân-ı Kerim'de adları geçen ve bilinmeleri vâcip olan peygamberlerin mübârek isimleri şunlardır:

1. Âdem 8. İsmâîl 15. Hârûn 22. Zekeriyya

2. İdris 9. İshâk 16. Dâvûd 23. Yahyâ

3. Nûh 10. Yâkûb 17. Süleyman 24. Îsâ

4. Hûd 11. Yûsüf 18. Yûnus 25. Üzeyr*

5. Sâlih 12. Eyyûp 19. İlyas 26. Lokman*

6. İbrâhîm 13. Şuayb 20. Elyesa 27. Zülkarneyn*

7. Lût 14. Mûsâ 21. Zülkifl

28. Hazret-i Muhammed. (Aleyhimüsselam)

* Bu üç mübârek zâta evliya diyenler de vardır.

Peygamberimizi İyi Tanıyalım

Gerek dünya ve âhirette şerefli, faziletli ve iyi insan olabilmek; âlemlere rahmet olan Peygamberimiz Muhammed Mustafa'yı (s.a.v.) iyi bilmek, iyi anlamak ve ona hakîki ümmet olmakla mümkündür. Bir insan, Peygamberimizi bilmedikten, tanımadıktan, sevmedikten sonra hiçbir şeyle şerefli ve faziletli olamaz.

Peygamberimizin adı Muhammed, babasının adı Abdullah, annesinin adı Âmine'dir. Ana rahminde yedi aylık iken babası vefat etmiştir. Milâdî 571 senesi Nisan ayının yirminci gecesine tesadüf eden, Rebîulevvel ayının onikinci (Pazartesi) gecesi sabaha karşı Mekke'de doğmuştur. Doğduğu zaman hiçbir çocuğa benzemiyordu. Onda gözüken peygamberlik nûru, bakan gözleri kamaştırıyordu.

Dört yaşına kadar süt annesi Halîme'nin yanında kaldı. Sonra âilesine teslim edildi. Altı yaşında iken annesi Âmine vefat etti. Dedesi Abdü'l-Muttalib onu yanına aldı. Fakat annesinden iki sene sonra, sekiz yaşında iken de dedesi vefat etti. Bu defa da amcası Ebû Talib'in yanında kaldı.

Peygamberimizin çocukluk ve gençlik zamanları, bekârlık-evlilik devirleri, hâsılı bütün hayatı hiç bir insana nasip olmayan fazilet ve kemâlât ile geçmiştir.

Yirmibeş yaşında Hadicetü'l-Kübrâ vâlidemiz ile evlendi. Hiç bir zaman putlara tapmadı. Çocukluğundan beri onları hiç sevmezdi. Hazret-i İbrahim aleyhisselâm'ın dini üzere Allâh'a ibâdet ederdi. Zaman zaman Mekke'nin yanında bulunan Hira dağına gider, Allâh'ın kudret ve büyüklüğünü düşünürdü. Allâh'ın kendisine tâ ezelde ihsân ettiği aşk ile muhabbet denizine açılır, kalbinde yanan tevhid nurunun pırıltıları içinde Allâh'ı zikrederdi.

Peygamberimiz yine bir gün, Hira mağarasında kendisine hâs lâhûti âleme dalmışken, Cebrâîl aleyhisselâm Allâh'ın emri ile ona peygamberlik vazifesini bildirmeye geldi. İnsanlığın kurtarıcısı, Allâh'ın sevgilisi Hazret-i Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem'e:

" - Oku!" dedi. Peygamberimiz:

" - Ne şey okuyayım? " dedi. Cibrîl-i Emîn:

" - Oku!" diye tekrar etti. Hz. Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem) aynı cevabı verdi. Bunun üzerine Cibrîl-i Emîn, Peygamberimizi tutup mübârek göğsünü üç defa sıktı. Böylece Peygamberimize mânevî bir ameliyat tatbik edilmiş oldu. Ve Peygamberimiz büyük bir mûcize olarak birden okumaya başlayıverdi. Melek üçüncü emri verdi. Ve ilk olarak vahy olunan âyeti okudu. Âyetin yüksek meâli şu idi:

" - Seni yoktan var eden, tedrîcen terbiye edip büyüten, kemâle ulaştıran Rabbi'nin ism-i şerîfi ile oku. O, insanı pıhtılaşmış kandan yarattı. Oku! O çok kerîm olan Rabbinin hakkı için ki, O, kalemle tâ'lim etti; insana bilmediğini öğretti."

Böylece Hazret-i Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem)'e Peygamberlik vazifesi verildi. Kur'ân-ı Kerîm, yirmi üç senede tamam oldu. Onüç sene insanları Mekke'de hak yola dâvet etti. Büyük meşakkatlar ve ızdıraplar çekti. Her şeye sabredip Allâh'ın varlığını, birliğini yaymaya çalıştı. Sonra Medîne-i Münevvere'ye hicret etti. On sene de orda peygamberlik vazifesini bütün gücü ile yerine getirmeye çalıştı.

Kader ve Kazâya İman

Îmanın altıncı şartı kadere inanmaktır.

(Kader ve kaza meselesi bazan zor anlaşıldığından, kolay kavrayabilmek için, önce insandaki irâde-i cüz'iyye'yi izah edelim.)

İrâde-i Cüz'iyye

İrâde-i cüz'iyye: Cenâb-ı Hakk'ın kuluna verdiği mahdut bir salâhiyet ve tercih hakkıdır. Fakat ehemmiyeti pek büyüktür. Zira insan, irâdesini hayra sarf ederse Mevlâ hayrı, şerre sarf ederse şerri yaratır. Bu itibarla insan, Cenneti de, Cehennemi de bu irâde ile kazanır. Evet, Hâlık (Yaratıcı) yalnız Cenâb-ı Hakk'tır. O dilemezse, o yaratmazsa hiç bir şey olmaz. Şu kadar ki, kul kâsib yani isteyip çalışan, Mevlâ ise Hâlik yani yaratan'dır.

İnsana verilen irâde-i cüz'iyye otomobilin direksiyonu gibidir . İnsan direksiyonu ne tarafa çevirirse otomobil o tarafa gider. Bu sebeple, isyan içinde olan bir kimse, "Ben ne yapayım Allâh böyle dilemiş, böyle yaratmış" deyip mes'uliyeti üzerinden atıp sıyrılamaz. Evet, Allâh dilemiştir ama, kulun irâdesi ve çalışması bu yolda olduğu için dilemiştir. Zâten kulda, böyle bir irâde-i cüz'iyye yâni tercih hakkı olmasaydı, Cenâb-ı Hakk kuluna imtihan fırsatı vermemiş, onu hayra veya şerre zorlamış olurdu. Halbuki Cenâb-ı Hakk kuluna zorla bir günahı yaptırıp, sonra da cezalandırmaktan münezzehtir.

Bâzı kimseler, "Ezelde bâzılarının rûhu secde etmiş, bâzılarının etmemiş; işte ezelde rûhu secde etmeyenler kâfir gider." derler. Aslâ böyle bir şey yoktur. Bu iddiâ insanın itikadını kökünden sarsar. Ezel itiraz yeri değildir. Orada isteyerek veya istemeyerek herkes secde etti. Cenâb-ı Hakk, ruhları imtihana çekerek, "Elestü birabbiküm (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)" diye sorduğunda bütün ruhlar istisnâsız olarak, "Belâ (Evet Rabbimizsin Yârabbi)" diye ahid verdiler.

Yine bâzı yanlış düşünenler diyorlar ki: "Sen ne yaparsan yap, Allâh dilediğine hidâyeti dilediğine dalâleti halkeder." Bu düşünce de aslâ doğru değildir. Bu husustaki Âyet-i Kerîmeyi çokları yanlış tefsir ve izah ediyor. Üstâzım, Hocam Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri bu husustaki Âyet-i Kerîmeyi: "Allâh, hidâyeti isteyip, hidâyeti dileyenlere hidâyeti; dalâleti isteyip, dalâleti dileyenlere de dalâleti halkeder" diye tefsir ve izah ederlerdi.

Ayrıca bu mevzuu izah ederken derlerdi ki: "Ezelde Ahmed Cennetlik, Mehmed Cehennemlik diye zât ve şahıs üzerine bir hüküm yoktur. Ancak elbiseler biçilmiş; (İman elbisesi, itâat elbisesi, nur elbisesi) şu elbiseleri giyenler cennetliktir denilmiş; ayrıca küfür, isyân, zulmet elbiseleri biçilmiş, bunları giyenler de Cehennemliktir denilmiştir. Kul, irâde-i cüz'iyyesiyle bu elbiseleri seçmekte tamâmen serbest bırakılmıştır. Binâenaleyh, insan irâde-i cüz'iyyesiyle bunlardan hangisini seçer ve giyerse oraya gider."

Kul bütün fiillerinden kendisi mes'ul olduğuna göre artık kula lâzım gelen isyan etmek değil, mukadderâta boyun eğmek ve başa gelene râzı olmaktır. Bununla beraber görünür görünmez belâlardan bizi koruması ve ömrümüzü sıhhat ve âfiyet içinde geçirmemiz için Cenâb-ı Hakk'a yalvarmak da üzerimize düşen mühim bir vazifedir. Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde, "Sadaka vermek belayı defeder, ömrü uzatır" buyurmuşlardır.

Kader

Kader, ezelden ebede kadar hayır ve şer (iyi kötü) meydana gelecek bütün hâdiseler hakkında Cenâb-ı Hakk'ın kendi ilmi icabı bilip takdir buyurmasıdır.

Kazâ

Kazâ, Cenâb-ı Hakk'ın ezelde takdir buyurduğu hâdiselerin, zamanı gelince ilim ve irâdesine uygun olarak meydana gelmesidir.

Rızık Mes'elesi

Rızık, Allâhü Teâlâ'nın, hayat sahiplerine gıdalan-maları için verdiği ve onların da yediği şeylerdir. Lâkin insan kendi öz irâdesi ile rızkını helâl veya haram yollardan kendisi seçer ve Allâhü Teâlâ da o yoldan verir. İşte bunun için, rızkını helâlden talep etmeyip haram yiyenler irâde ve ihtiyarlarını kötüye kullandıklarından kendileri mes'uldürler.

Rızka değil, Rezzak'a yani rızkı verene bağlanmak lâzımdır. Her canlının rızkını veren Rezzak-ı Âlem olan Hz. Allâh'dır. Ona inanmak ondan istemek gerekir. Zira, onun hazinesi büyüktür, sonsuzdur. Ona hakîki bir imanla bağlananlar sıkıntı çekmezler. Fakat, Rezzâk olan Allâh'ı unutup da rızka bağlı kalanlar çok sıkıntı çekerler ve hüsrandan kurtulamazlar.

Tevekkül

Tevekkül, maksada erişmek için, maddî ve mânevî sebeplerin hepsini yerine getirdikten sonra, neticesini Allâh'dan beklemektir. Kişi şâyet beklediğine ulaşamazsa, üzülmemeli; "Hakkımda belki bu daha hayırlıdır" diyerek, kaderine râzı olmalıdır. Çünkü, Kur'ân-ı Kerîm'de Cenâb-ı Hakk, "Siz birşeyi seversiniz, onun için çalışır ve onu elde etmek istersiniz, fakat bilmezsiniz ki, onun sonunda sizin için şer vardır. Yine siz birşeyi sevmezsiniz, hoşunuza gitmez ve istemezsiniz, fakat bilmezsiniz ki, sizin için onun sonunda hayır vardır" buyuruyor.

Ecel

Ecel, İnsanın mukadder (Allâh tarafından yazılıp kararlaşmış) olan ömrünün nihâyetine denir. Ecel geldiği zaman, ne bir dakika ileri gider ne de bir dakika geri kalır. İnsan her ne sebeple ölürse ölsün, eceli ile ölmüş olur.

Edille-i Şer'iyye

Edille-i şer'iyye, dînî ve şer'î hükümlerin çıkarıldığı ve dayandıkları kaynaklardır ki, bunlar da dörttür:

Kitap: Kur'an-ı Kerîm.

İcmâ-ı ümmet: Bir asırda, Ümmet-i Muhammed'in müctehidlerinin bir mesele hakkında ittifak etmeleridir.

Kıyâs-ı Fukahâ: Bir hâdisenin kitap, sünnet ve icmâ-ı ümmetle sâbit olan hükmünü; aynı illete, aynı sebebe ve aynı hikmete dayandırarak o hâdisenin tam benzerinde de isbat etmekten ibârettir.

İctihad: Şer'î hükmü, şer'î delîlinden çıkarma hususunda olanca ilmî kuvvetini sarfetmektir.

Müctehid: Herhangi bir şer'î hükmü âyet-i kerîme ve hadîs-i şeriflerden çıkaran, kıyas yapabilen büyük âlimdir. Müctehid olabilmek için, bütün islâmî ilimlere vakıf olduktan sonra mevhibe-i ilâhî (Allâh vergisi) olan ledünnî ilme de mazhar olmak lâzımdır.

MEZHEBLER.

Mezheb

Mezheb, büyük din müctehidlerinin edille-i şer'iyye'den çıkardıkları mes'eleler ve hükümler topluluğudur.

Mezheb iki kısımdır: İ'tikadda mezhep, Amelde mezhep.

İ'tikadda hak mezheb

İ'tikadda hak mezheb, Ehl-i sünnet ve Cemâat mezhebi'dir. Bu da Peygamber Efendimizin ve Ashâbının i'tikad (inanç) ve ameli üzere olanların mezhebidir.

Ehl-i sünnet ve cemâat mezhebinin i'tikatta imamları:

İmam Ebû Mansûr Mâtüridî, İmam Ebü'l Hasen Eş'ârî.

Biz Müslüman Türkler'in umûmiyetle İ'tikatta imamı, İmam Ebû Mansûr Mâturidî hazretleridir.

İmam Ebû Mansûr Muhammed Mâturidî, hicrî 280 (M.894) tarihinde Türkistan'da, Semerkant şehrinin Mâturid köyünde doğmuş ve 333 (M.945) tarihinde Semerkant'ta vefat etmiştir.

İmam Eş'arî hazretleri H. 260 (M.873) tarihinde Basra'da doğmuş, 324 (M.936) da Bağdat'ta vefat etmiştir.

Amelde Hak Mezhebler

Ehl-i Sünnet ve Cemaat'in amelde mezhebi dörttür:

Hanefî Mezhebi: İmamı, İmâm-ı Â'zam Ebû Hanife'dir. Adı Nu'man, babasının adı Sâbit'tir. Hicrî 80 (M.699) tarihinde Kûfe'de doğmuş, 150 (M.767) tarihinde Bağdat'ta vefat etmiştir.

Mâlikî Mezhebi: İmamı, İmam Malikü'bnü Enes'dir. Hicrî 93 (M.711) tarihinde Medîne-i Münevvere'de doğmuş ve 179 (M.795) tarihinde yine Medîne-i Münevvere'de vefat etmiştir.

Şâfiî Mezhebi: İmamı, İmam Muhammedü'bnü İdrîs-i Şâfiî'dir. Hicri 150 (M.767) tarihinde Gazze'de doğmuş, hicri 204 (M.819) tarihinde Mısır'da vefat etmiştir.

Hanbelî Mezhebi: İmamı, İmam Ahmedü'bnü Hanbel'dir. Hicri 164 tarihinde Bağdat'ta doğmuş, hicri 240 (M.780-855) tarihinde yine Bağdat'ta vefat etmiştir.*

Amelde birer hak mezhep olan yukarıda zikrettiğimiz bu mübârek imamların mezhepleri, Kitap, Sünnet, İcmâ-i ümmet ve Kıyas-ı Fukahâ üzerine kurulmuştur.

* Peygamberimiz hayatta iken müslümanlar her türlü meselelerini Efendimizden, ondan sonra ise Sahâbe-i Kirâmın büyüklerinden sorup öğreniyorlardı. Mezheb İmamları diye bilinen bu mübârek zatlar dînî meseleleriSahâbe-i Kirâmdan öğrenmişler ve bunları bir araya toplamışlardır. Âyet, hadis ve sahâbede bulunmayan hususlarda da kendi görüşlerini yani ictihadlarını bildirmişler, böylece mezhebler meydana gelmiştir.

Namaz

Cenâb-ı Hakk'a ve Peygamber Efendimiz'e imandan sonra İslâmın şartlarının en büyüğü ve en mühimmi namazdır. Namaz îmânın alâmetidir. Bütün ilâhî dinlerde namaz ibâdeti vardır.

Namazın farzları onikidir. Namazın dışındaki farzlarına şart, içindeki farzlarına ise rükün denir.

Namazın Şartları ve Rükünleri

Namazın Şartları

1. Hadesten tahâret, 2. Necâsetten tahâret, 3. Setr-i avret, 4. İstikbâli-i Kıble, 5. Vakit, 6. Niyet.

Namazın Rükünleri

1. İftitah tekbiri, 2. Kıyam, 3. Kıraat, 4. Rukû, 5. Secde, 6. Kaade-i Ahîre.

Abdest

Abdest, belli organları usûlüne göre yıkamaktan ve meshetmekten ibâret dinî bir temizliktir. Pek çok ibâdet abdestsiz yapılamaz. Meselâ: Abdestsiz bir kimse namaz kılamaz, Kâbe'yi tavaf edemez, Kur'ân-ı Kerîme el sûremez. Abdestsiz olduğunu bildiği halde namaz kılan dinden çıkar.

Abdestin Farzları

Abdestin farzları dörttür:

Yüzünü yıkamak, Kollarını (dirsekleriyle beraber) yıkamak,

Başının dörtte birini meshetmek, yâni elini su ile ıslatarak başına sürmek,

Ayaklarını (topuklarıyla beraber) yıkamak.

Abdestin Sünnetleri

Niyet etmek,

Eûzü ve Besmele ile başlamak,

Evvela ellerini bileklerine kadar yıkamak,

Misvak kullanmak,

Bir âzâ kurumadan diğerini yıkamak,

Ağzına ve burnuna üç kere su vermek,

Kulağını meshetmek,

Parmaklarını hilâllemek; yâni bir elin parmaklarını diğer elin parmakları arasına geçirip çekmek,

Âzâları üçer kere yıkamak,

Başını kaplama meshetmek,

Abdesti tertip üzere almak; yâni abdest âzâlarını sırasıyla yıkamak,

El ve ayaklarını yıkamakta parmak uçlarından başlamak.

Abdest alırken okunacak birçok duâ olmakla beraber evlâ olan bütün âzâlarını yıkarken besmele çekip şehâdet getirmektir.

Abdestin Mekruhları

Sağ el ile sümkürmek,

Abdest âzâlarından birini üç defadan fazla veya eksik yıkamak,

Suyu yüzüne çarpmak,

Güneşte ısınmış su ile abdest almak.

Suyu çok az kullanmak veya israf etmek,

Abdest alırken konuşmak,

Sünnetlerini terk etmek,

Abdesti Bozan Şeyler

Önden ve arkadan çıkan idrar, kan, meni, gaita gibi necasetler

Vücuttan kan, irin ve sarı su akmak,

Ağız dolusu kusmak,

Delirmek,

Sarhoş olmak,

Bayılmak,

Arkadan yel çıkmak,

Yan yatarak veya iki ayağını yana çıkarıp oturağı boşta kalacak şekilde veya bağdaş kurarak oturup uyumak. (Oturağı yere tamamen yerleştirmek suretiyle uyumak abdesti bozmaz)

Namaz içinde başkası işitecek derecede gülmek,

Dişlerin arasından çıkan kan, tükürükle müsâvi veya tükürükten fazla olmak.

Kan tükürükten az olduğu zaman, abdesti bozmadığı gibi, traş olmak, tırnak kesmek de abdesti bozmaz.

Gusül

Gusül, cünüplük, hayız ve nifastan çıkmak için ağzın ve burnun içini bütün vücutla birlikte yıkamaktır.

Gusül, cinsi münâsebet, ihtilâm sebebiyle, hayız ve nifasın bitmesiyle icap eder.

İhtilâm, uyku halinde meninin tenasül uzvundan şehvetle dışarı çıkmasıdır.

Guslün Farzları

Guslün farzları üçtür:

Ağıza su vermek, Burna su vermek, Bütün bedeni yıkamak,

Guslün Sünnetleri

Niyet etmek Besmele çekmek, Önce avret mahallini yıkamak,

Önce başına, sonra sağ, daha sonra sol omuzuna üçer defa su dökmek ve her defasında vücudu ovmak,

Avret mahallini örtülü tutmak.

Gusül Abdesti Nasıl Alınır

Sünnet üzere gusül abdesti şöyle alınır:

Gusle niyet edilir. Eller yıkanır. Temiz olsalar dahi ön ve arka avret yerleri yıkanır.

Besmele çekilip tam bir namaz abdesti alınır. Yalnız, ayakları altında su toplanıyorsa ayaklar en sonunda yıkanır.

Bu abdesti alırken ağız ve burna su bolca çekilir. Çünkü bu yıkama ile, gusüldeki farz olan ağız ve burna su vermek de yerine gelmiş olur.

Başa üç defa su dökülür. Ve her döküşte ovulur. Bu esnada, sakal, bıyık ve saç altına suyu ulaştırmak lâzımdır.

Sağ omuza üç defa su dökülür ve her döküşte vücut ovulur.

Sol omuza üç defa su dökülür ve her döküşte vücut ovulur. Vücut, göbek çukuru dâhil hiç kuru yer kalmayacak şekilde ovularak yıkanır.

Gusül Abdesti ve Kaplama Diş Mes'elesi

Bazı kimselerin, kaplama veya dolgu dişi olanların gusüllerinin câiz olmadığını ve böylelerinin cünüplükten kurtulamayacaklarını söylediklerine şâhit oluyoruz.

Hanefî mezhebine göre, gusülde ağız ve burun, bedenin dış kısmı kabul edildiğinden yıkanması farzdır. Şâfiî mezhebine göre ise sünnettir.

Gusledecek kimsenin ağzındaki dişler kaplatılmış veya doldurtulmuşsa kaplanan ve doldurulan dişin, kaplama ve dolgunun dışının yıkanmasıyla gusül tamam olur. Ancak dişler sâbit değil de çıkarılabilecek şekilde ise, çıkarılması icap eder.

Bu husus; yara ve sargı üzerine meshin câiz olduğu gibidir. Yaranın üzerindeki sargıyı söküp, altını yıkamak mecburiyeti olmadığı gibi, diş için de hüküm aynıdır.

Kezâ abdestte yüzü yıkamak farz olduğu halde, sakalı sık olan kimsenin sâdece sakalının üzerini yıkamasının kâfi geldiği ve sakalının diplerini yıkamak mecburiyeti olmadığı gibi, kaplanmış dişi söküp veya söktürüp altını yıkamak icap etmez. Kaldı ki, dişte zarûret de vardır.

Diş Doldurtma Mes'elesi

Dişinin birazı çürümüş veya kırılmış olan kimsenin dişini doldurtması veya kaplatması câizdir. Ancak, zarûretsiz, süs olsun diye keyfî şekilde yapmak câiz değildir.

Hanefî mezhebi müctehidlerinden İmam Muhammed Rahimehullah'a göre sallanan dişleri altın tel ile bağlatmak, düşen ve çıkarılan diş yerine altın diş takmak câizdir. İmâm-ı Âzam Ebû Hanife'ye göre ise altın ile kaplatmak câiz değil, gümüş ile caizdir. İmam Ebû Yusuf da (bir rivâyette) İmam Muhammed gibi buyurmuştur. Altın ile kaplamada İmam Muhammed'in ictihadiyle amel edilebilir. Âlimler imameyn'in (İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'in) ictihadı üzerine fetvâ vermişlerdir.

Ayrıca Osmanlı ulemasından, Şeyhulislam Uryanizâde, diş doldurmak için ve Şeyhulislam Mûsâ Kâzım Efendi de, altın diş takmak için fetva vermişlerdir.

İslâm dininde, kolaylık yapacağız diye, şerîatin cevâz vermediği bir hususa, elbette caizdir denilemez. Fakat caiz olan bir mesele için de, câiz değildir denilerek zorluk çıkarılamaz.

Teyemmüm

Teyemmüm, Abdest almak veya gusletmek için suyun bulunmaması veya kullanılamaması hâlinde, hangi maksatla teyemmüm edeceğine niyet edip ellerini toprak cinsinden bir şeye iki defa vurarak, birincide yüzünü, ikincide dirseklerine kadar ellerini meshetmektir.

Teyemmümün Farzları

Teyemmümün farzı ikidir: Niyet, İki darp (vurmak) ve mesh.

Teyemmüm Nasıl Yapılır

Bir müslüman gusletmek, yahut abdest almak için su bulamazsa veya bulduğu suyu kullanmasına hastalığının şiddetlenmesi, düşman tehlikesi vesâire gibi ciddî bir mâni mevcutsa, niyet ederek toprak cinsinden bir şeyle teyemmüm eder.

Şöyle ki; Niyet edip Eûzü -Besmele çekerek bir defa ellerini toprak veya toprak cinsinden bir şeye vurup ileri-geri sürter. Onunla yüzünü mesheder. İkinci defa ellerini aynı şekilde vurup, ileri - geri sürter. Evvelâ sağ, sonra sol kolunu mesheder.

Teyemmüm alırken parmaktaki yüzüğün çıkartılması yüzüğün yerinin de meshedilmesi ve parmak aralarının hilâllenmesi zarûrîdir.

Mestler Üzerine Mesh

Erkek ve kadın müslümanlar için, mestler üzerine meshetmek câizdir.

Bunun için şu şartlar gereklidir:

Mestler, abdestli iken giyilmiş olmalıdır.

Mestler topuklarla birlikte ayakları örtmeli ve en az 12 bin adım yürünebilecek vasıfta olmalıdır.

Mestlerin hiç birinde, (ayak parmağının en küçüğü ile) üç parmak miktarı delik ve yırtık bulunmamalıdır.

İçine kolayca su almayacak şekilde ve bağlamak-sızın ayakta duracak kadar kalın olmalıdır.

Mest giyilecek ayağın ön kısmından, en az üç el parmağı genişliğinde bir yer bulunmalıdır. (Bir ayağı kesilmiş ve sadece topuğu kalmış bir kimse, diğer ayağına da meshedemez).

Meshin Miktarı

Meshin farzı, mestin ön kısmından üç serçe parmağı kadar bir yeri ıslatmaktır. Sünnet üzere yapılan mesh ise, ıslatılan el parmaklarını açarak, ayağın ucundan itibaren mestin koncuna doğru çekmektir.

Meshi Bozan Şeyler

Mestin ayaktan çıkması,

Mestler ayakta iken, ayaklardan birinin ekserisinin ıslanması,

Mesh müddetinin dolması. (Mest giyen kimse seferî değilse, mestini giydiği andaki abdestinin bozulmasından itibaren 24 saat, seferî ise 72 saat mesheder.)

Ayrıca, abdesti bozan her şey meshi de bozar. Bu sebeple, mestin müddeti henüz bitmemişse yeniden alınacak abdestte mestlere yeniden mesh yapılır.

Sargı ve Yara Üzerine Mesh

Bir uzvun çıkması, kırılması veya yaralanması halinde üzerine sargı yahut alçı sarılsa, o uzvu yıkamak mahzurlu ise sargının çoğu üzerine meshedilir. Eğer mesh de zarar verecek olursa, mesh de yapılmaz.

Sargının mest gibi bir zamanı yoktur. Özür devam ettikçe meshedilmeye devam edilir. Abdestli olarak sarılması şart değildir. Meshedildikten sonra sargı açılsa veya düşse, yahut mevcut sargı üzerine ikinci bir sargı bağlansa, meshi yenilemek icap etmez.

Necâsetten Tahâret

Namazın şartlarından ikincisi necâsetten tahârettir. Yani namaz kılacağı yerde, bedeninde veya elbisesinde namazın kılınmasına mâni olacak pislik varsa temizlemektir.

İnsanın ön ve arkadan çıkan pisliği, eti yenmeyen hayvanların sidiği, dışkısı ve salyası, tavuk, kaz ve ördeğin dışkısı, kan, irin, meni, mezi, vedi, ağız dolusu gelen kusuntu, şarap ve diğer haram içkiler.

İstinca, İstinka, İstibra

İstinca, bir kimsenin def-i hâcetten sonra pisliğin çıktığı yeri temizlemesidir.

İstinka, istincada mubâlağa yapmaktır ki, bu da önce münasip kuru bir şeyle silmek, sonra su ile yıkamak sonra da kurulamakla olur.

İstibra, erkeklerin idrar yaptıktan sonra erkeklik uzvundaki akıntıyı tamamen kesip gidermeleridir. Bunun da en güzel şekli sıvazlamadan sonra, öksürmek, bir miktar yürümek, bir yana eğilmek sûretiyle olur.

Kerâhet Vakitleri

Üç vakit vardır ki bu vakitlerde namaz kılınmaz. Güneş doğduktan sonraki 32 dakika içinde,

Güneş tam zevâl vaktinde iken, yani öğle nama-zından evvelki 15-20 dakika içinde,

Güneş batarken, yani akşam namazından evvelki 45 dakika içinde. Bu vakitte ancak o günün ikindi namazının farzı kılınabilir.

Bu üç vakitte; kazaya kalmış farz namazlar, vâcip namazlar, kerâhet vaktinden önce hazırlanmış cenazenin namazı kılınmaz. Yine önceden okunmuş bir secde âyetinden dolayı tilâvet secdesi de yapılmaz. Aksi takdirde iâdeleri lâzımdır. Bu üç vakitte nâfile namaz da kılınmaz, fakat kılındığı takdirde iâdesi gerekmez. Kerâhet vakitlerinde Kur'ân okuyup, zikir yapmak ise câizdir.

Sabah namazı vakti girdikten sonra, (sabah namazının sünneti hariç) güneş doğana kadar, ikindi namazı kılındıktan sonra güneş batana kadar nâfile namaz kılmak mekruhtur.

Kerâhet Vakitleri

Üç vakit vardır ki bu vakitlerde namaz kılınmaz..

Güneş doğduktan sonraki 32 dakika içinde,

Güneş tam zevâl vaktinde iken, yani öğle nama-zından evvelki 15-20 dakika içinde,

Güneş batarken, yani akşam namazından evvelki 45 dakika içinde. Bu vakitte ancak o günün ikindi namazının farzı kılınabilir.

Bu üç vakitte; kazaya kalmış farz namazlar, vâcip namazlar, kerâhet vaktinden önce hazırlanmış cenazenin namazı kılınmaz. Yine önceden okunmuş bir secde âyetinden dolayı tilâvet secdesi de yapılmaz. Aksi takdirde iâdeleri lâzımdır. Bu üç vakitte nâfile namaz da kılınmaz, fakat kılındığı takdirde iâdesi gerekmez. Kerâhet vakitlerinde Kur'ân okuyup, zikir yapmak ise câizdir.

Sabah namazı vakti girdikten sonra, (sabah namazının sünneti hariç) güneş doğana kadar, ikindi namazı kılındıktan sonra güneş batana kadar nâfile namaz kılmak mekruhtur.

Niyet

Namazın şartlarından altıncısı niyet, yâni Allâh rızâsı için namaz kılmayı dilemek ve hangi namazı kılacağını bilmektir.

Niyet kalb ile yapılır. Dil ile söylendiği halde kalbden niyet edilmezse namaza niyet edilmiş olmaz. İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin, Mektubât-ı Şerîf, birinci cild, 186'ncı mektupta buyurduklarına göre: Dil ile niyyet câiz olunca, çok kimse yalnız dil ile niyet ederek, kalb ile niyeti terk ediyor. Böylece namazın farzlarından biri olan kalb ile niyet yok oluyor. Namaz kabul olmuyor. O halde, niyeti dil ile değil, kalb ile yapmalıdır. Farz namazlarda, bayram ve vitir namazlarında niyeti belirtmek lâzımdır. Meselâ; "Bugünkü sabah namazına veya cuma namazına veya vitir namazına veya bayram namazına" diye niyet edilir.

Nâfile namazlarda sadece "Namaz kılmaya" niyet etmek kâfi gelir.

Namazın Rükünleri

İftitah Tekbiri, Kıyam, Kırâat, Rükû, Sücud, Ka'de-i ahîre.

Kıyam

Namazın rükünlerinden ikincisi kıyam yâni ayakta durmaktır. Kıyam, farz ve vâcip namazlarda şarttır. Ayakta durmaya imkânı olanın oturarak kılması câiz değildir. Sabah namazının sünneti dışında, sünnet ve müstehap namazlar, bir özür bulunmasa da oturarak kılınabilir. Fakat, efdâl olan ayakta kılmaktır.

Kırâat

Namazın rükünlerinden üçüncüsü kırâattır. Bu da namaz kılanın kendisi işitecek derecede Kur'ân-ı Kerîm âyetlerinden bir mikdar okumasıdır.

Kırâat, vitir ile nâfilelerin ve iki rek'atli farzların her rek'atinde, dört rek'atli farzların ise ilk iki rek'âtinde farzdır. Son iki rek'âtinde okumak ise sünnettir.Farz olan kırâat miktarı, üç kısa âyet veya bu miktarda uzun bir âyettir.

Namazın Vâcibleri

Namaza "Allâhü ekber" lafzı ile başlamak,

Fâtiha-i şerîfe okumak,

Fâtiha'dan sonra bir sûre veya kısa bir sûreye muâdil olacak kadar âyet okumak,

Kırâeti evvelki iki rek'ata tahsis etmek,

İki secdeyi birbiri ardınca yapmak,

Tâdil-i erkâna riâyet etmek. Yâni rükû ve secdeden doğrulunca ve diğer rükünler arasında mafsallar mutmain (her âzâ kendi mahallinde müstekar) oluncaya kadar beklemek,

Ka'delerde et-Tehıyyâtü okumak,

Namazın sonunda selâm vermek,

Öğle ve ikindi namazlarının farzlarında Fâtiha ve sûreleri gizli (sessiz) okumak,

Sabah, akşam ve yatsı farzlarıyla cuma ve bayram namazlarında imam olan kimse, Fâtiha ve sûreleri cehrî (sesli) okumak,

Üç veya dört rek'atli namazlarda ikinci re'katten sonra oturmak,

Fâtiha'yı, zamm-ı sûre veya âyetten evvel okumak,

Namazda sehven terk edilen vâciplerden dolayı sehiv secdesi etmek,

Vitir namazında kunut okumak,

Secdeye alın ile birlikte burnunu da yere koymak.

Namazın Sünnetleri

Ezan okumak,

Namaza başlarken, ilk tekbirde erkeklerin ellerini kulakları hizâsına kadar kaldırması,

Tekbirden hemen sonra el bağlamak. (Kadınlar; göğsü üzerinde sağ eli sol eli üzerine koyar. Erkekler ise, sağ ellerinin baş ve serçe parmakları ile sol bileğine halka yaparak göbek altına bağlar.)

Sübhâneke okumak,

Eûzü ve besmele okumak,

Her rek'atta Fâtiha'dan önce besmele okumak,

Fâtiha'dan sonra "Âmîn" demek,

Rükû'a ve secdeye iner ve kalkarken tekbir almak,

Rükû'da üç kere tesbih okumak,

Erkekler, rükû'da ellerinin parmaklarını açık olarak dizleri üstüne koyup başları ile sırtlarını bir hizada tutmak. (Kadınlar başları ile sırtlarını düz yapmazlar) Kadınlar, parmaklarını birbirinden ayırmaksızın ellerini dizlerinin üzerine koymak,

İmam, rükû'dan kalkarken "Semiallâhü limen hamideh" demek,

Cemâat, rükû'dan kalkarken "Rabbenâ leke'l-hamd" demek,

Yalnız kılanın her ikisini de söylemesi, Secdede üç kere tesbih okumak,

Secdede elin parmaklarını kapalı tutmak,

Erkek, secdede karnını oyluklarından uzak tutup kollarını yerden kaldırmak,

Kadın ise, secdede karnını oyluklarına yapıştırıp kollarını yanına temas ettirmek.

Tahiyyâtta ve ka'dede ellerini oyluklarının üzerine koyup, parmaklarını kendi haline bırakmak.

Tahiyyâtta erkek sol ayağı üzerine oturup sağ ayağını dikmek,

Kadın ise iki ayağını sağ yana yatırarak sol oyluğu üzerine oturmak,

Selâma sağdan başlamak, Son ka'dede Peygamber Efendimiz'e salevât okumak.

Namazın Mekruhları

Namazın içinde sağa sola bakmak,

Elbise veya vücut ile oynamak, (Vücuda yapışan elbiseyi küçük bir hareketle silkelemekte bir beis yoktur.)

Özürsüz, parmağını çıtlatmak, Secde yerindeki taşları temizlemek, Elini böğrüne koymak,

Bir yerini bir veya iki defa kaşımak, (Namazda burun akıntısını silmek yere akıtmaktan evlâdır.)

Özürsüz bağdaş kurmak, İnsan yüzüne karşı kılmak,

Kor halindeki ateşe karşı namaza durmak, Bir kimsenin önünde, başı üzerinde, sağında, solunda arkasında veya elbisesinde bakan kimsenin kolayca görebileceği kadar belirgin resim varken namaz kılmak,

Gerinmek,

Esnemek,

Tehıyyatta ayak parmaklarını dikip, ökçelerin üzerine oturmak,

Kaynaklarını yere koyup dizlerini göğse çekerek veya elleri yere koyarak oturmak,

Yenisi ve güzeli varken eski ve kötü elbise ile kılmak. (Müstehap olan her zaman âdet olanı giymektir. Gecelikler, giyilmesi âdet olan elbiselerden olduğu için onunla namaz kılmakta kerâhet yoktur. N. İslâm.)

Başı açık kılmak, (Alçak gönüllülük maksadıyla olursa mekruh olmaz.)

Secdede veya secde dışında elinin veya ayağının parmaklarını kıbleden çevirmek,

Cemâatle namaza duracağında önünde yer varken safa girmeyip arkada durmak,

Kabre karşı namaz kılmak, Necâsete karşı perdesiz namaz kılmak,

Kadınla, perdesiz bir hizada durup ayrı ayrı namaz kılmak,

Tuvalete gitme ihtiyacı varken sıkışık olarak namaz kılmak,

Secdeden kalkarken dizlerini ellerinden evvel kaldırmak, Secdede bir ayağını kaldırmak,

İmamdan evvel rükû'a gitmek, İmamdan evvel rükû'dan kalkmak, İmamdan evvel secdeye gitmek,

İmamdan evvel secdeden kalkmak,

Secdeye giderken özürsüz olarak ellerini dizlerinden evvel yere koymak,

Özürsüz, yere veya duvara dayanarak kalkmak, Namazda alnından toprak silmek,

Bir önceki rek'atte okuduğu zammı sûre ile, bir sonraki rek'atte okuduğu zammı sûre arasında sadece bir sûre bırakmak,

İkinci rek'atta evvelki rek'atta okuduğunun yukarısından sûre veya âyet okumak,

Farz namazlarda bir sûreyi bir rek'atta iki defa okumak, veya bir sûreyi her iki rek'atte okumak.

Farzın ikinci rek'atinde, birinci rek'atte okuduğundan üç âyet fazla okumak,

İmama uyanın imamla birlikte Kur'an okuması, Özürsüz, alnındaki sarığın üzerine secde etmek,

Kıyamda iken özürsüz olarak duvara dayanmak,

Kıyamda sağa veya sola eğik vaziyette durmak, Özürsüz, tek ayak üstünde durmak,

Namaz içinde âyet ve tesbihleri parmakla saymak,

Cemaatle namaz kılınırken yalnız namaz kılmak, İmamın mihraptan başka yere durması,

 
Bugün 37 ziyaretçi (47 klik) kişi burdaydı!

Görüntülü Soru ve Cevaplar





                          19.05.2012
                 Forum Köşesi Açıldı...
                --------------------------------
                          20.05.2012
             Nihat Hatipoğlu Sohbetleri
                --------------------------------
                            21.05.2012
              Said Hatipoğlu Sohbetleri
                  ------------------------------
                            22.05.2012
              Tasarım Altına Görüntülü
                       Soru ve Cevaplar

                    --------------------------
                            23.05.2012
                        Tasarım Altına
                        YENİLİKLER
                     SON YAZANLAR
                      HAKKIMIZDA
                Bölümleri Eklenmiştir



  Ziyaretçi Defterine Girişler

     ------------------------------
       18.05.2012 15:03:29
            ebubekirdalgic
     
----------------------------
       12.05.2012 09:58:19
            onurmobilyaa
       ---------------------------
        07.05.2012 19:49:36
          
düetmatematik
       
--------------------------
        04.05.2012 08:20:14
    
paylasimdunyasindasiniz
        --------------------------
      
01.05.2012 07:07:52
         
imamibuharicamii




   www.dinisohbetdinle.tr.gg
       21.04.2012 Tarihinde
        Ramazan YILMAZ
      Tarafından Ele Almıştır
      Sitenin Kuruluş Amacı
     Ziyaretçi Kazanmak ve
      Çoğu Boş Boş Açılan
     Sitelerden Daha Yararlı
      Olabileceği Düşüncesi
          İle Kuruldu ve Bu
          Konuda da Başarı
         Göstermeye Devam
          Ediyoruz..Kısa Bir
           Zamanda Sitemiz
          Herkes Tarafından
            Sevildi Hepinize
           Sevgiler,saygılar...
           Ramazan Yılmaz
http://www.resulullah.org/misc/logolar.png
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol